13 Temmuz 2011 Çarşamba

Lise anıları 1






İleride müzisyen olacağımın kesin hayali ile tek bir doğru nota çıkartamadiğım gitarim elimde, özgürlüğümün kesin sınırları olan odamda tıngır mıngır oturdum günlerce.
-Anne, Erenköyde bir lise varmış, bahçe içinde, kocaman. Öğrenciler forma bile giymiyorlarmış, bütün gün resimdi müzikti ders programları bundan ibaretmiş. Anne, söz çok çalışacağım, no’lur o okula gideyim, valla bak o okula gideyim üniversite cepte!
Yahu, müzisyen olmak ta neden çıktı. Hem bu kendine güven ne 15 yaşıda meslek seçecek. Kendini bilmemenin bu kadarı. Aşırı ısrarlarıma dayanamayan yumuşak kalpli annem, beni kırmamak için bir piyano öğretmeni bulur, lise giriş sınavı olası şansımı ölçme maksadı ile bende müzik kulağı aranır, malesef bulunamaz. Bir kaç saatlik cebelleş sonucunda kanımın derhal kaynadığı taze piyano öğretmenim, anneme “ı-ıh” diyerek, hayallerimi ve kendisine vermeye hazır olduğum ergen sevgimi düşüncesizce çöpe atar. Güzel sanatlar lisesi müzik bölümü sınavlarına giremeyeceğim kesinlik kazanır böylece. Ama kadın haklı; elimdeki gitardan aylarca tek bir doğru düzgün ses çıkartamadığım için gitara düşman olmak üzereyim, üstelik düzgün ses çıkarma çabalarım günde 5 dakikadan fazla sürmemiş o güne kadar. Yani 5 dakikadan daha fazla birşeyi becerememeye tahammülüm yok. Duruma çok üzülen annem düşünür taşınır, çocukluğumdan beri yapmayı sevdiğim şeyleri bana hatırlatmaya çalışır ki hayatta kendimi biraz başarılı hissedebileyim. Yahu, ben zaten çocukluğumdan beri resim yapıyorum ama aynı zamanda zannediyorum ki benim yapabildiğim şeyleri herkes yapabiliyor, yani sıradan birşey. Yapamadığım birşeyi bulup, onu becermem gerekiyor zannı ve yanılsaması içindeyim ben. Amaaan diyorum resim mi, peh! Bu arada resim yapmaya devam ediyorum ama, yanlız yavaş yavaş çay bardağı, tornavida, pense falan çizerken birden kalabalık figüratif kompozisyonlar çizmeye özendiriyor annem beni: “şimdi bi de pazar resmi yap diyor, kalabalık olsun, tezgahtarları düşün, zebze meyve satsınlar bağrış çağrış”, sonra bir bakıyorum annemin akademiden arkadaşı gelmiş bana suluboya takım getirmiş hediye, o gün birlikte lavi çalışıyoruz ne bileyim natürmortlar falan.... Bu arada annem de akademiden, ressam, bana çaktırmadan beni resim bölümüne hazırlıyor, biliyor tabi yersiz bir anarşi var ruhumda, söylese hayatta gitmem diyeceğim, neye itiraz ettiğimi bilmeden.... İşte o maksat “hayır” olsun ısrarı var ya, ilkokul mezuniyetimde kazandığım italyan lisesine gitmiycem diye kıyametler kopartıp, zavallı annemi babamı çaresiz bırakmıştım. Onun acısından olsa gerek annem bu sefer tecrübesini konuşturdu, ben tam resim bölümüne burun kıvırmaya başlamıştım ki annem aldı beni karşısına soğuk ve keskin bi şekilde; “kızım ya bu okulu bi zahmet kazanırsın, resim bölümünde okursun ya da köşedeki devlet okulu, devlet okulunda kimya fizik matemetik dersi falan var sorun istemiyorum artık, üç yılda bir senin nerde okuyacağın krizini çözemeyiz” diyerek son noktayı koydu. Fizikti, matemetikti bunlar bana ters o yaşlarda, ödüm koptu, deli gibi disiplinli resim çalışmaya başladım, nasıl istiyorum resim bölümüne girmeyi, ergenin fikri kolay değişiyor tabi.... Resim yapmayı sevdiğimin farkında olmadığım gibi, zannediyorum ki güzel sanatlar lisesinde matematik dersi yok....
Neyse sınav günü geldi çattı, ilk sınavda dört yıl sıra arkadaşım olacak Esra ile tanıştım. Sınavdan çıktım, bunalımdayım, hiç birşey çizememiş gibi hissediyorum, nasıl beceriksiz nasıl yeteneksizim ben, böyle kazanmam mümkün değil, büyük bunalımdayım, köşedeki devlet lisesi kabusları görüyorum, kara tahtada cebir... Dedikodu kol geziyor, torpil varmış, eyvah bizim tanıdık yok, bilmemkim bilmemkim ressamın oğluymuş, onun kazanacağı kesinmiş, e benim anam da ressam, hoş resim yapmıyor akadami mezuniyetinden beri o ayrı.... Ertesi hafta öğrendik, kazanmışım, torpilsizmorpilsiz, kazanmışım işte ya.... Hem bence torpil falan yoktu, yeteneksiz tek adama rastlamadım ben o okulda...