13 Ocak 2016 Çarşamba

Kayıp

Karşı apartmanda, tam karşı dairede gözleri aşırı mavi, saçları aşırı kıvırcık bir kız otururdu. Erdeniz apartmanı, gözleri ve saçları aşırı olan kız adaşımdı, hiç arkadaşlık etmedik çocukluğumuzda, balkondan balkona bakışır sıcacık gülümserdik birbirimize, o kadar. Önce o kayboldu gitti...

Yine karşı apartmanda, bu sefer ama giriş katında, gri bir kedi peydah oldu, balkonda baktı ona komşular, adını da Garip koydular, bir süre Garip aşağı Garip yukarı oynadık durduk... Gri Garip kedi, dişiydi, mahallede çiftleşti, güzel bebekleri oldu, annem, ağbim ben gittik bebekleri görmeye, annesi gibi gri olanı mı alalım, yoksa hem gri hem beyaz olanı mı alalım dedik, oy birliği ile gri beyaz olanı almaya karar verdik, üç ay bekledik, anne sütünden kesilsin raşitik olmasın diye...

Üç ay sonra bir akşam vakti, en yakın arkadaşım, okuldaki sıra arkadaşım, balık gözlü sırdaşım, annem, babam, ağbim ve ben oturduk yuvarlak masaya, herkes önündeki minik kağıtlara,artık raşitik olma ihtimali kalmayan gri beyaz kedi için istediği ismi yazdı, kura çektik, kuradan Çakıl çıktı. Balık gözlü sırdaşım Çakıl ismini hiç beğenmedi ve en yakın arkadaşım olmaktan uzaklaştı... Sevgimiz derin kaldı fakat  hayatlarımız farklı yollara saptı...

Bir yıl geçmedi, Garip’e elektrik çarptı, aramızdan hayati sebeplerle ayrıldı... Üstünden on yıl geçti, ben çocukluğumun geçtiği evden ayrıldım, arka balkonu sayısız defa rüyamda gördüm, bütün rüyalarımın anlamı aynıydı... Çocukluğumun geçtiği sokaktı orası, arkamızda Erdeniz apartmanı vardı, denize bakan sokağa, bizim apartmandan çıkıp,Erdeniz Apartmanı’nın bahçesinden geçtiğinde ulaşılırdı ve ben denize bakan sokağı severdim. İki apartmanın koridora benzeyen bahçelerinin birleştiği yerde eskiden ters bir kayık dururdu, çok eskiden... Üstünden on altı yıl geçti, Çakıl yaşlandı, tombikti, zayıfladı, parlayan tüyleri soldu, sabırla ona veda etmemizi bekledi, yaşlandı ve aramızdan ayrıldı. Bahçede eskiden kayığın durduğu yerde artık ortancalar vardı, ortancaların yanında derin bir uykuya daldı gri beyaz tüylü, yeşil gözlü Çakıl, çocukluğumuzun geçtiği mahallemizde... Vedalaştık, vedalaşmak ne büyük lütufmuş, yaşarken değil ama şimdi anladım...

Şimdilerde ise deli gibiyim, beş yaş çocuğu edasıyla, inşaatın ortasında kalmış çam ağacına sarılıyorum hemen hemen her akşam, daha doğrusu beni kimsenin görmediğinden emin oldukça... Dayan diyorum, vedalaşmaya hazır değilim, neden ayrılmak zorunda olduğumuzu anlayamıyorum...

Arada kaybettiklerimi hatırlamaya çalışıyorum, duygusu kalmış görüntüsü silikleşmiş bir kaç tuhaf hatıra... Koskocaman ceviz ağacını kestiklerini hatırlıyorum, otopark yaptılar... Bahçesinde soyunma kabinlerinin olduğu minik bir apartman vardı, giriş katında adını hiç hatırlamadığım bir arkadaşım otururdu, apartmana girince yazlık evlerin rutubet kokusu sarardı her yanı, her akşam aynı saatte onun kapısının ziline basıp, bahçede oynamak için izin almak diye bir hatıra var zihnimde...  Karşı apartmanın balkonun altı gölge olurdu, turuncu plastik evcilik takımım vardı, en adi plastikten, akşam sefalarını toplardık, renkli sulardan yemekler yapar, birbirimize ikram ederdik... Meral vardı, alt sokakta oturan, annesi Alman, sadece yazları gelirlerdi, Meralin gözleri de adaşım gibi aşırı kocamandı... Memoş vardı, bütün mahallenin çocukları bir araya gelip birden bire küserdik ona, çocuk acımasızlığı...

Yıllar geçti, annemi babamı özlüyorum, iki arada bir derede uğramak istiyorum, eski mahalleye gidiyorum, yürüyerek, hani çok uzak olduğundan değil, uzaklık duygusu her şeyin takip edilmeyen bir hızla değişmesinden... 

Çakıl’a veda ettiğim yerde artık Erdeniz apartmanının otopark duvarı var, saçları ve gözleri aşırı olan arkadaşımın yaşadığı balkon yok artık, hiç balkonsuz, aşırı sevimsiz bir bina diktiler oraya, ön bahçeye, arka sokağa, beynimin tüm kıvrımlarını zorlayarak... Artık iki bahçe birbirini takip etmiyor, en sevdiğim denize bakan sokağa çıkmak eskisi gibi kolay değil... Çocukluğumun geçtiği mahalleye gitmek hiç keyifli değil artık, sanki birisi zorla hafızamı siliyor, anılarımı, geçmişimi teyid eden her şey siliniyor yeryüzünden, aşırı tedirginim...  Oysa denize bakan sokağa, bizim apartmandan çıkıp,Erdeniz Apartmanı’nın bahçesinden geçtiğinde ulaşılırdı ve ben denize bakan sokağı severdim sadece... Alelacele dolmuş durağına yetişmeden önce, en azından bakardım sokağın başından denize, lodos ise dalgalara, nefes alırdım, gerçek hayata adım atmadan önceki nefes aralığımdı o, sadece bana ait bir dayanma ritüeli... Görüntüler hızla siliniyor, hatıralar gerçeklikten uzak bir rüyaya dönüşüyor artık, vedalaşmadan ayrılmak ne büyük kayıpmış, yaşarken anladım...
13-01-16